Yirmi dört yıllık AKP iktidarının, iktidara geldiği günden beri sürekli eğitimin temelleri ile oynamasını, bugün eğitimi ve eğitim kurumlarını getirdiği noktayı düşündüğümüzde, yıllar önce kapatılan Köy Enstitüleri’nin hangi amaçla ve neden kapatıldığını toplum olarak çok daha iyi anlamalıyız.

AKP, MHP iktidarı neden bu kadar çağdaş ve bilime dayalı laik eğitimden korkuyor(!)
Bunu anlayabilmek için ülkemizin kalkınma yıllarındaki Köy Enstitüleri ve o dönemin eğitim anlayışını biraz iyi irdelemek gerekiyor.

Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmenler; gittiği çevreyi değiştirebilecek beceri ve bilgi birikimine sahip, çağdaş, dayanışmacı, bilinçli, teknik, zirai ve sağlık bilgisine sahip ve çok yönlü yetiştirilmişlerdi.
Sürekli etkinlik ve uygulamayı temel alan Köy Enstitüleri’nde kuramsal dersler de genellikle bünyesinde ve yakında bulunan ilkokullarda uygulamalı olarak veriliyordu. Öğretmenin görevi, çocuğu yaratıcı araçları kullanmaya yönlendirmekti.

O yıllarda muhalefetin başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Yahya Kemal Beyatlı ve Kazım Karabekir gibi daha sonra Demokrat Parti’yi kuranlar çekiyordu.
Bugün olduğu gibi o dönemde de çağdaş ve bilimsel eğitime karşı çıkanlar Köy Enstitüleri’nde "komünistlerin, dinsizlerin" yetiştiği ve "fuhuş yuvaları" olduğu söylentilerini yayıyorlardı.

Sağ basında ve halk arasında saldırı kampanyaları başlatılmıştı. Karma eğitime bugün de karşı çıkan zihniyet, o günün koşullarında bu enstitüler üzerinden ağır iftira kampanyaları yürütüyordu.
Ağırlıklı olarak eleştiriler; bu enstitülerin komünist öğretmen yetiştireceği, karma eğitimle kızlarımızın namusunun lekeleneceği, din düşmanlarının yuvası olacağı gibi ipe sapa gelmez, gerçekle ilgisi olmayan dayanaksız karalamalar yayılıyordu.

O yıllarda Köy Enstitüleri’nde yaratılan demokratik hava, bir anlamda öğrencilerin mevcut düzenle çelişkilerini de açığa çıkarmıştı. Bu çelişkinin ve mücadelenin yayılacağı korkusuyla, toprak ağaları, yeni oluşan cılız burjuvazi ve Osmanlı’daki alışkınlıklarını sürdüren bürokrasi, Köy Enstitüleri’nin yarattığı ışığa saldırılarını ve karalamalarını artırdılar.
Bunun için de her zaman olduğu gibi fakir halkı kullandılar. Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğu, karma eğitimle kızların namusunun lekelendiği iftiraları, karalamaları ve saldırıları giderek arttı.

Bugün de olduğu gibi çağdaş, laik bilimsel eğitimden korkuluyordu. Köylünün aydınlanması o dönem daha etkin olan ağalık düzeninin hakimiyetini sarsacağı kaygıları ile Köy Enstitüleri ülkeyi yönetenlerin işine gelmiyordu.

Bir gün dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını savunanlara karşı kurumun yararlarını ve köylüyü okutmanın getireceği faydaları anlatır.

Konuşmanın sonunda da “Zararları nedir ki…” diye sorar…
Toprak ağası bir milletvekili ise; “Ben üçü beşi bilmem. Bindiğim eşek benden akıllı olmayacak. Akıllı olursa beni düşürür, okuyan köylü zapt olmaz” der…

Şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?
Köy Enstitüleri'nin neden kapatıldığı…

Gerici iktidarlar ve şimdiki uzantıları neden okumuş, eğitimli ve çağdaş insan istemiyor?

Çünkü “Okuyan ve eğitimli, çağdaş bir insanı yönetmek zordur” diyerek insanların ve toplumun cahil kalmasını istiyorlar ki; istedikleri gibi yönetebilsinler...