Bu köşe yazısı fikri; annem ve babam olarak bildiğim, beni sahiplenip sıcak bir yuva veren ailem sayesinde ortaya çıkmıştır. Çünkü onlar beni sahiplenmekle kalmadılar; konuştuğumu ve yazdığımı hayal ettiler.

Geceleri herkes uyurken annemin çalışma odasına gizlice girip babamın anneme armağan ettiği daktiloda tıkır tıkır yazılar yazdığımı birbirlerine gülerek anlattılar. Tıpkı eski gazeteciler gibi yazılarımı yazarken bir sigara yaktığımı söylerdi babam. Annem ise buna itiraz ederdi. Çünkü aynı zamanda bir çocuk hikaye kitabının kahramanıydım ve bu da bana bir sorumluluk yüklüyordu. “Çakır’ın Maceraları” pek çok çocuğa kitap okumayı sevdirmişti. Hayvanları ve kitapları seven çocuklar çoğalmıştı. Kahramanı gerçek bir kedi olan bu hikayelere çocuklar bayılmıştı! Bakalım yazarı kedi olan bir köşe yazısı beğenilecek mi? Daha da önemlisi ses getirecek mi? Çünkü köşe yazılarımda hayvanların sesi yükselecek!

Annem bir süredir çok üzgün. Bu yazı dizisi onun için bir umut. Hayvanlara yapılan zulümlerin çoğaldığı bir zamanda sessizce olanı biteni izlemek yerine “Elimizden geleni yapacağız.” diyen sevdiği gazeteci bir arkadaşı ona bu umudu verdi. Çünkü oturup şikayet etmek anneme göre değil! Ne yapabileceğimize bakacağız! Hayvanların sesi olacağız!

Yazılarımda; okuyan, düşünen ve yazan bir kedi olarak; alışılmışın dışında toplumun kabul edemediği bir hayvan profili çizeceğim. Tüm hayvanların bir kalbi olduğunu ve insan dilinde konuşamasalar da hissettiklerini, siz okuyucularıma yazılarım ile anlatmaya çalışacağım. İnsanların kalplerini unuttukları bir çağda yaşayan ve kitap okuyan bir kedi olduğumdan yaşadıklarımızı kitaplardan örneklendireceğim:

George ORWELL’ın Hayvan Çiftliği kitabını okuyanlar distopyanın temel unsurlarından birinin zulüm olduğunu bilirler. İnsanlar tarafından yönetilen bir çiftlikte hayvanlar iyi koşullarda yaşamamaktadırlar. Kendi aralarında örgütlenen hayvanlar “Tüm hayvanlar eşittir.” sloganı ile ayaklanarak kendilerine zulmeden insanları çiftlikten kovdular.

Kitabı okumayanlar zalim insanlar gittiğinde hayvanların mutlu mesut yaşamaya başladığını düşünedursun… Kitabı okuyanlar bilir ki otoritenin şahıslar ile ilgilisi yoktur… Egemen fikir otoritesini güçlendirmek için her yola başvurur.

Nitekim hayvanlar arasında yönetime domuzlar talip olmuştur. Egemenliği eline alan domuzlar bir süre sonra yola çıktıkları sloganı değiştirir: “Tüm hayvanlar eşittir. Fakat domuzlar daha eşittir!” Egemenliği, otoriteyi eline alan her kesimin yaşadığı güç zehirlenmesinin doğurduğu sonuçlardan biridir “ayrıcalık” isteği! Oysa ki hayvanların ezildiğini ve daha iyi koşullarda yaşamayı hak ettiklerini söyleyerek yönetime gelmişlerdi (!) Kendi fikirleri ile çelişen bir yönetime güven duyulabilir mi?

Güvensizlik ve korku tüm çiftliği sararken hayvanlar kendilerine insanlardan daha kötü davranan bir yönetimin baskısı ile ezilmekteydiler. Eski yönetimi arar hale gelmişler ve acınacak hale düşmüşlerdi. Domuzlar ise tıpkı bir zamanlar kötüledikleri insanlar gibi giyinmeye ve yaşamaya başlamışlardı… Kısacık sürede insanları eleştirdikleri ne varsa yapan domuzlar otoritelerini arttırmanın yolunu yasaklarda bulmuşlardı. İdeal düzen arayışıyla hayvanları daha iyi bir hayat vaadi ile etraflarında toplamışlar ve nihayetinde kendilerine inananları özne olmaktan çıkararak sistemin hizmetinde bir araç haline getirmişlerdi…

"Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur." Cemil Meriç

Tıpkı Hayvan Çiftliği kitabındaki gibi bugünde işin aslı hayvanların tek isteği yaşam hakkı! Hayvanlar toplanılan alanlarda sağlıksız koşullarda bulunuyor. Şehirdeki hayvan soruna çözüm olarak yapılan hayvan toplamaları sorunu kangren haline getiriyor. Sokaktaki canlar şehir için bir sorun ise bilgiye, akla ve vicdana dayanan çözümler üretmek gerek. Çözüm; hayvanlara mama vermemek, onları tel örgü arkasına atmak, yaşam haklarını hiçe saymak değildir. Zulme karşı toplumsal değerlerimizden “ merhamet “ seçilebilir! Yürekleri yumuşatan bu sözcük yaşamı anlamlı kılıyor. Merhamet edin. Yaradılanı yaradandan ötürü seven bir zihniyetten toplumumuzun geldiği nokta içler acısı. İnanıyorum ki çözüm merhameti barındıran yüreklerde bulunacak… Annemin çok sevdiği şairin dizelerinde anlatmak istediği gibi kötüsünüz çünkü insan olmak sevmekten geçiyor… Siz sevgiyi unutmuşsunuz. Hatırlayın.

“Keşke bir şiir okumuş, kedi sevmiş olsaydınız.

Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı.” Turgut Uyar

İnsanlığın ne olduğunu hatırlamanız ve bu dünyada sevgiyle yaşamanız umuduyla sevgili okurlarım…