“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel, ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir."

Devrim sözcüğü TDK sözlükte “ Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.” olarak anlamlandırılmıştır. Bugün sizlere bir ulusu aydınlatan bir devrimden söz edeceğim: Harf devrimi. Aydınlanmanın yolu okumaktan geçmektedir. Mustafa Kemal, ulusun aydınlanması için Türk dilinin seslerinin zenginliğini yansıtabilecek ölçüde bir alfabe ile okuma- yazma oranını arttırarak bilgiye ulaşmada kolaylığı sağlamak hedefindeydi. Bu açıdan bakıldığında Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra Mustafa Kemal’in cehalete karşı bir savaş açtığını söyleyebiliriz. Yeni Türk devleti laik, çağdaş ve milli bir yolda ilerlerken Mustafa Kemal’e göre düşünsel ve kültürel kurtuluş ancak bu şekilde mümkün olacaktı. Harf devrimi ile cehalete savaş açtığımız halde bir gecede cahil kaldığımızı (!) söyleyenlere şu cevabı verelim: Cehalet okumayana mahsustur. Türk Dili alanında bir doktorant olarak Arap kökenli Türk alfabesi ile de metin okuyabiliyorum. Meraklıları açıp öğrenip gönüllerince okuyabilirler. Fakat bazı okuyuş zorluklardan yazımızda bahsetmemiz gerek ki karşılaşınca şaşırmasınlar.

Alfabe değişikliğine neden ihtiyaç duyuldu?

Tarihte içinde bulundukları medeniyet dairesine bağlı olarak farklı alfabeler kullanan Türkler İslamiyetin kabulünden sonra Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Arap alfabesi Türk dilinin zengin sesletiminin yazıda ifadesine kısır kalmıştır. Asıl sorun Türkçe sözcüklerin yazımındadır. Örneğin; elif ve vav harflerinin yan yana gelmesi ile Türk dilinin “o,ö,u,ü” sesleri ile aynı yazım ile göstergelenmiştir. Okuyucular metnin bağlamından yola çıkarak hangi harf olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu da okumayı zorlaştırıyordu. Yani Türk dilinin 8 ünlü harfi Arapça’nın 3 ünlüsüyle ifade edilemediğinden yazılan bir kelime Türkçe olarak farklı şekillerde okunabilmekteydi. Türkçe kelimelerin nasıl okunacağı ancak cümleden çıkartılabilmekteydi. Arap alfabesinde olup Türkçe’de kullanılmayan bazı harfler de vardı. Türk ses yapısına uygun olmayan harfler alfabede yer alırken Türkçe ünlülerin alfabede gösterimi bulunmuyor oluşu alfabeyi işlevsizleştiriyordu. Ayrıca Türkçe kelimelerin yazım ve imla sorunu Farsça ve Arapça sözcüklerin yaygınlaşmasına ve tercih sebebi olmasına yol açmaktaydı.

Devrime giden fikir nasıl oluştu?

1 Kasım 1928’de yapılan harf devrimi toplumda büyük yankılar uyandırdı. Devrim öncesine bakıldığında biraz okuyup araştırma yaparsanız Tanzimat Dönemi’nden bu yana mevcut alfabe konusunda yetersizlik fikirlerinin aydınlarda oluştuğunu ve alfabe değişikliği fikrinin ileri sürüldüğünü görebilirsiniz. Alfabe değişimi ile ilgili tartışmalar Tanzimat ile başlamış, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.

Hedeflenen neydi?

1927’de yapılan nüfus sayımında 13.604.270 kişi olan toplam nüfusun yalnızca 1.111.096’lık, yani % 9’dan daha az bir bölümünün (% 4.16) Arap alfabesi ile okuyabildiği tespit edilmiştir. Sesli harflerin gösteriminden kaynaklı cümlenin gelişinden kelimelerin tahminen okunması yanlış okuma ve anlaşılma ihtimali arttırmakta olduğu gözlemlenmiştir. Harf devriminin amacı toplumun eğitilmesidir. Okuma öğretmekten kastedilen herhangi bir yerde gördüğü yazıyı okuyabilmek değildir. Savaştan çıkan yorgun bir halkı aydın bir kitle haline getirebilecek büyük bir adımdır. Böylece diğer devrimler pekiştirilecek ve demokrasi rejiminin uygulanabileceği şartlar olgunlaştırılabilecektir. Bilim ve teknik Batı medeniyetlerinde olduğundan Latin alfabesi ile gelişmelerin yakından takip edilebilmesi de kolaylaşacaktı.

Mustafa Kemal, İstanbul’da Sarayburnu Parkı’ndaki gazinoda Cumhuriyet Halk Partisinin düzenlediği ve halkın da katıldığı programda yeni alfabeyi tanıtmak için şu sözleri söylemiştir:

“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel, ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehâl pek çabuk bir zamanda mükemmel suretle anlayacağız. Ben buna eminim. Siz de emin olunuz. Şimdi yeni Türk alfabesi ile yazdığım bu notları bir arkadaşa okutacağım; dinleyiniz; göreceksiniz ki çok kolay yazılmakta ve okunmaktadır.”

31 Ekim 1924 tarihinde mecliste toplanan Cumhuriyet Halk Fırkası gurubu yeni Türk harfleri konusunda görüşerek 1 Kasım 1924 günü devrimin yapılması kararına varmıştır. Mustafa Kemal, meclisteki konuşmasında devrimin önemini vurgulamıştır.

“Aziz Arkadaşlarım; her şeyden önce her inkişafın yapı taşı olan meseleye temas etmek isterim. Her vasıtadan evvel Büyük Türk Milletine onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lazımdır. Büyük Türk Milleti cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir…”

Tarih, okuryazar olmanın medeniyetin ilerlemesinde ne derece önemli bir görev gördüğüne tanıklık etmektedir. Atatürk, bu konuşması ile okuryazar olmak ile medeni açıdan gelişme arasındaki ilgiye işaret etmiştir. Ayrıca yeni alfabeyi “ Türk alfabesi” olarak tanımlaması dikkat çekicidir.

Devrimden sonra…

1928 yılında Latin alfabesine geçilmesi alfabe sorununa çözüm getirmek açısından büyük bir adımdır. Harf devriminin ardından Latin harflerinin öğretimi ve yaygınlaştırılması için büyük bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Bu amaçla kurulan Millet Mektepleri ile yeni harflerin halk arasında kısa sürede öğrenilmesi sağlanmıştır. Böylece Türk ulusunun okuma yazma oranı arttırılmış, Türk dili sesletim sistemine uygun Latin kökenli bir Türk alfabesi ile ifade olanaklarını genişletebilmiştir. İleri görüşlülüğüyle ulusu okumaya, aydınlanmaya yönlendiren Mustafa Kemal Türk diline seslerine uygun bir alfabe kazandırmıştır. Harf devrimi yalnızca bir sesin yazıda kullanılan gösteriminin değişmesi olarak kalmamış beraberinde dil devrimini de getirmiştir.

Türk Dili alanında uzmanlığını almış biri olarak tüm bu süreci düşündüğümde, dilci olmamasına rağmen gerek çalışmaları gerek teşvikleriyle Türk diline büyük hizmetleri bulunan atamıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.