Belediyeler yasal olmayan yollarla ya da bir şekilde kılıfına uydurarak onlarca katlık inşaatlara izin veriyor. Kentin altyapısını, işleyişini, estetiğini umursamaksızın dikilen bu yüksek katlı binalar kimi zaman da yüzlerce insanın mezarına dönüşüyor. Her deprem sonrası gündeme gelen “dikey mimari karşıtlığı” tartışmaları ise, acılar biraz hafifledikten sonra hızla unutuluyor. Ardından yine aynı manzara: Birkaç müteahhit daha fazla kazansın, belediyeler kasasını doldursun diye gökyüzüne doğru yükselen beton bloklar.
Bu düzenin temelinde, yetersiz imar planları, halkın çıkarını değil rantı önceleyen anlayış ve plana sadık kalınmaması yatıyor. Çarpık kentleşme, bugün sadece Manisa’yı değil, tüm ülkeyi sarmış durumda. Oysa dünyanın farklı şehirlerinde, hatta Türkiye’nin bazı kentlerinde bile imar planları halkın yaşamını önceleyen bir anlayışla hazırlanıyor ve titizlikle uygulanıyor.
Bugün Manisa, binaların birbirine çok yakın, araç trafiğinin bunaltıcı, otopark alanlarının yetersiz olduğu; sokakların ağaçsız, mahallelerin parksız kaldığı bir kent haline geldi. Bazı bölgelerde sokaklar 3 metreye kadar daralmış durumda. Spil Dağı şehre eşsiz bir manzara ve nefes aldıran bir doğa sunsa da, şehrin içinde bu güzellikleri görmek neredeyse imkansız.
Yakın dönemde AKP Manisa İl Başkanı Süleyman Turgut’un Muradiye ve Keçiliköy mahallelerinde “21 kat imar” verildiği iddialarıyla gündeme gelen tartışmalara Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu’nun verdiği cevap, bana umut verdi. Başkan Dutlulu’nun dikey mimariye karşı duruşu ve yeşil alanları çoğaltma iradesi bu kent için hayati önemde. Çünkü Manisa’nın geleceğini belirleyecek olan, sadece bugünün ekonomik hesapları değil, yarınlarımızı güvenle inşa edecek vizyonlardır.
Manisa’da son 15 yılda Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan üç farklı 1/5000’lik imar planı mahkeme tarafından iptal edildi. Manisalılar yıllardır adil ve uygulanabilir bir plan bekliyor. Başkan Dutlulu bu noktada, yeni planları “ince eleyip sık dokuyarak” hazırlayacaklarını söylüyor. Acele edilmeyeceğini, belediye karının değil halkın çıkarının ön planda olacağını özellikle vurguluyor.
Onun “Birkaç müteahhiti zenginleştirici planlar yapmamalıyız” sözleri, şahsen beni çok mutlu etti. Çünkü Manisa’nın dört bir yanında, insanların her gün kullandığı sokakları kapatıp kendi şantiyesine katan dev inşaatlar yükselirken, bu ifadeler gerçekten umut verici.
Yasal kılıflarla yükselen ama vicdanlarda kabul görmeyen 15–20 katlı apartmanlara çoğu zaman su bile ulaştırılamıyor. Belediyeler, müteahhitlerin taleplerini kıramadığı için altyapısı olmayan bölgelerde üstyapılara izin veriyor. Manisa’nın yeni yerleşim bölgeleri olan Güzelyurt, Muradiye, Karaali gibi mahallelerde günaşırı su, elektrik, doğalgaz, internet arızaları yaşanıyor. Toplu ulaşım ya çok yetersiz ya da hiç yok. İnsanların günlük yaşamını kolaylaştırması gereken planlar, tam tersine hayatı zorlaştırıyor. Kısacası Manisa’da yaşam kalitesi, yanlış alınan imar kararlarıyla her gün biraz daha düşüyor.
Unutulmamalı ki imar planları yalnızca binaları değil, insanların günlük yaşamını, nefesini, güvenini belirleyen belgeler. Yanlış hazırlanmış planlar; trafik çilesi, altyapı sorunları, otopark kavgaları ve beton yığınları arasında kaybolan bir şehir yaratıyor.
Dünyadaki örneklere baktığımızda, belediyeler imar planlarını hazırlarken mahalle sakinlerinin görüşünü alıyor, referandum benzeri yöntemlerle halkı sürece dahil ediyor. Böylece ortaya çıkan plan sadece bürokratların ya da müteahhitlerin değil, kentin gerçek sahipleri olan yurttaşların taleplerini de yansıtıyor. Manisa’da da böyle bir anlayış benimsenirse, halkın istemediği hiçbir plan hayata geçemez.
İmar planları bugünün değil, yarının kentini inşa eder. Bugün doğru atılacak adımlar, 20 yıl sonra çocuklarımızın oynayacağı parkları, nefes alacağı meydanları ve güvenle yaşayacağı evleri belirleyecek.
Bu yüzden mesele sadece kat yüksekliği değil. Mesele, Manisa’nın nasıl bir kent olacağı meselesidir. Eğer bu vizyon ortak akılla, şeffaflıkla ve halkın katılımıyla belirlenirse, Manisa rantın değil halkın kazandığı bir kent olabilir.
Belki o zaman, Spil’in eteklerinde kurulu bu güzel şehir, betonun değil yeşilin, çıkar hesaplarının değil ortak geleceğin simgesi haline gelir.