Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Soma maden faciasının 11’inci yıldönümünde düzenlenen, ‘Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu’na katıldı.
AKP iktidarını eleştiren Özel, 386 bin tane ruhsat kesilmesinin Cumhuriyet Döneminde kesilen ruhsat sayısının 350 katı olduğunu vurguladı.
CHP Genel Başkanı Özel konuşması şöyle:
"Bugün için Türkiye Cumhuriyeti devleti ve 79 yıl boyunca o devleti yöneten hükümetler, 79 yılda bin 186 tane maden ruhsatı kestiler. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar döneminde AKP hükümetleri 386 bin ruhsat kestiler. Bir yerde bin 186, öbür tarafta 386 bin. Birisi, AKP döneminde; 386 bin. Yani Cumhuriyet döneminde kesilenlerin 350 katını, AK Parti döneminde kesmişler. Bir uçakla giderken ya da helikopterle biraz alçaktan uçarken, hele hele Karadeniz’deyse, gördüğünüz manzara sizi dehşete kaptırıyor. Sonra aktif maden - pasif maden, bu madenlerin haritası, hangisi daha açılmış, hangisi daha açılmamış diye baktığınızda gördüğünüz, göreceğinizin 8’de biri bile değil Karadeniz’de. Karadeniz’e tepeden bakmaya insan utanıyor. Yanılmıyorsam Ordu’nun ya da Giresun’un toplam alanlarının yüzde 78’i madene açılmış durumda. Yüzde 78’i - 80’i maden aramasına açılmış durumda. Korkunç bir durum var. Gözle görülen bunun 8’de biri kadarken insanın vicdanı el vermiyor. Tabii ki hiçbirimiz Türkiye’nin yeraltı zenginliklerinin, bilime uygun bir şekilde işçilerin sağlığı gözetilerek çıkarılmasına, ekonomiye kazandırılmasına ve Türkiye’nin bu zenginliklerinden yararlanmasına karşı insanlar değiliz. Ancak bilimsel madenciliği savunmak varken, vahşi madenciliğin denetimsiz bir şekilde ve hem doğayı katlederek, hem işçi haklarını, işçi sağlığını gözetmeksizin uygulandığını maalesef çok büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz.”
“6,5 SOMA DAHA OLDU, KİMSENİN UMRUNDA DEĞİL”
“AK Parti iktidarında bugüne kadar herhalde en büyük iş kazası ve hepimiz açısından en büyük kayıp Soma diye biliyoruz. 301 işçinin o gün kaybedilmesiyle. En büyük kayıp, ölümlerin sıradanlaşması kaybıdır. Çünkü öyle bir şey ki Soma’daki madenciler 301 kişi birden ölürken, Türkiye işçi sınıfına bir vasiyet bıraktılar. ‘Ne yaparsanız yapın birlikte yapın’ diye. Çünkü tek başına yapılan hiçbir mücadelenin, eylemin veya dile getirilen talebin değeri yok. Bu yüzden örgütlenmek önemli. Gerekirse ölürken bile toplu ölmek gerekiyormuş. Neden? 301 kişi öldü. Türkiye’ye dünyanın beş kıtasından 200’ün üzerinde televizyon kanalı canlı yayına geldi. Bir ay boyunca Soma’nın tepelerinden dünyanın ve Türkiye’nin en meşhur, anchormanları, anchorwomanları yayın yaptılar. Sonra da bastılar gittiler. 301 kişi ölmüştü. O günden bugüne 6,5 tane daha Soma oldu. Kimsenin umurunda değil. Çünkü teker teker ölüyorlar. Şu ana kadar 2 bin 79 madenci öldü AK Parti döneminde. 301’i bunların Soma’da, geri kalan bin 778’i; Ermenek’te, Şirvan’da, Amasra’da, çeşitli yerlerde ve Türkiye’nin çeşitli madenlerinde daha düşük sayılarda, birer, ikişer, üçer, 10 kişi, Şirvan’da 16 kişi, Amasra’da 43 kişi hayatını kaybediyor. Sonuçta 6,5 tane daha Soma oluyor, farkında değiliz. AK Parti döneminde, en büyük kayıp Soma’daki kayıp değil; hafızalardaki kayıptır, ölümlerin olağanlaşmasıdır, ölümlerin sıradanlaşmasıdır. Toplu halde haber değeri olmayan ölümün, canın bir kıymetinin olmamasıdır.”
“ÖZGÜR OLDUKÇA GELMEYE DEVAM EDECEĞİM”
“Biraz önce TMMOB ile ilgili düşüncelerimi ve duygularımı ifade etmiştim. Bugün de burada böyle bir sempozyumun yapılıyor olmasının son derece kıymetli olduğunu ifade etmek isterim. Tabii devamında Soma’da 11 yıldır, dün de olduğu gibi hep birlikte ‘Unutmadık, unutmayacağız. Bundan sonra da unutturmayacağız’ diyoruz. Ben 11 yıldır her yıl 13 Mayıs günü burada oldum. Sağlığım el verdikçe, hayatta oldukça, özgür oldukça, ayakta oldukça da gelmeye devam edeceğim. Buraya gelmeyi tarih önünde edilmiş bir yemin, bir ant olarak aklımda tutmaya da devam edeceğim. Bence hepimizin de böyle yükümlülükleri var. Soma, ‘Unutursak yüreğimiz kurusun’ diyenlerin unuttuğu, sırtını döndüğü yer. Dün de söyledim ilk günlerde burada reyting vardı. Sağ olsun hepsi birden buradaydı. Şimdi hepsi sırtını döndüler, gittiler. Şimdi isim isim söylesek, şu an her birisi, biri gitmiş Amerika’dan Youtube üzerinden yayın yapıyor. Atıyor, tutuyor. O gün buradaydın. Soma’yı unutturmayacaktın. Bir 13 Mayıs günü olsun ayırsaydın da gelseydin. Bu Soma’yı unutturmadığını bize gösterseydim. Bir gün bir Soma özel yayını yapsaydın o Youtube’da. Öbürü Türkiye’nin en büyük gazetelerinin birinde duruyor. Ama dün bakıyorsunuz gazeteye Soma yazmıyor hiç, küçük küçük yer ayırıyorlar. Sadece siz, biz ne yaparsak bugünkü gazetelerde küçük, küçük ya da iktidara müzahir olmayan bir takım televizyonlarda küçük, küçük haberler olarak yer alıyor. Unutulmaması için bir kez daha hatırlatacağım. İlk önce çok kesin bir şekilde ilk üç gün, beş gün sanki maden sahipleri hiç sorumlu değilmiş gibi bir hava estirilince, büyük bir tepki dalgası… Madencilerin biraz önce söylediğim gibi Soma Kaymakamlığı’nın o zaman adliye zemin katındaydı, önünde yaptıkları eylemlerle gözaltına alınması gerekenler gözaltına alındı. Tutuklanması gerekenlerin bir kısmı tutuklandı. Bir kısmı tutuksuz yargılandı. Can Gürkan alındı, Alp Gürkan tutuksuz yargılandı. Ama ilgi çok yüksekti.”
“BİR TARAFTA LÜKS CİPLER, BİR TARAFTA SELÇUK KOZAĞAÇLI, CAN ATALAY VAR”
“Mahkeme Akhisar’a alındı. Akhisar’da bir konferans merkezi mahkeme salonuna dönüştürüldü. Genç, idealist bir hakim, suçluların yüzü yerde, annelerin ve evlatların feryatları çınlıyor. İlk gün her aileden bir kişi alınabildi. Çünkü 400 kişilik oturacak yer var. Kapının önünde 4-5 kilometre kuyruk var. Kavga var, herkes girmek istiyor. Partilerin genel başkanları orada, grup başkanvekilleri orada, genel başkan yardımcıları orada. Her partiden en yüksek kıdemde, rütbede iki kişi filan alınabiliyor. Sonra herhalde 26-27 blok duruşmada, 87 gün, gittik, geldik. Gittik, geldik. Yıllar sürdü. Son gün karar açıklanacak, koltukların yarısı boş. Aynı salondayız. İlk önce bir idealist hakim, herkes ondan razı… Savunmalar, bahçe görülmeye değer. Türkiye’nin en lüks araçları var bahçe tarafında. Nasıl denir? Bir meslek açısından saygısızca ifade olsun da istemem. Türkiye’nin en çok kazanan avukatları var. En pahalı arabalarını almışlar. Birileri basmış parayı ve İstanbul’dan 34 plakalı süper lüks cipler, arabalar, spor arabalar dolu orada. Hepsi maden şirketini savunmaya gelmiş. Öbür tarafta araba bile yok. Birkaç tane mütevazı araba. Toplu taşıma ile filan gelen. Çağdaş Hukukçular var, gönüllü avukatlar var. Bir tanesi Sercan Okur. Soma’dan. Manisa Barosu var. Selçuk Kozağaçlı var. Akbili var mı bilmiyorum? Arabası olmadığı kesin. Can Atalay var. Bunlar gönüllü arkadaşlar.”
“SAVUNMALARININ AHLAKİ ÜSTÜNLÜĞÜ YOK”
“Savunmalar teknik olarak havalı ama ahlaken zayıf, ahlaki üstünlüğü yok. Bu tarafta şartlar kısıtlı. Bir şey yansıtılacak, bir sürü imkansızlıklar, zorluklar var. Ama acayip bir inanmışlık, adanmışlık var. Ahlaki üstünlük bu tarafta. Bütün acılara rağmen moral, motivasyon tümüyle bu tarafta. O hakimin tavırlarına da yansıyor, zaten adil davranıyor. Gidişatta bunlar 301’er kez ağırlaştırılmış müebbet alırlar gibi düşünüyor herkes. Adalet için gün sayılıyor. Uzadı, uzadı, uzatıldı. Tabii envai çeşit numaralar, envai çeşit uzatma taktikleri. Ama yine de artık karara doğru gidiliyor. ‘Karara gidilmesin’ diye Manisa’da başka bir mahkeme açtırıyorlar, o mahkemeyi bekleme konusu yaptırmak istiyorlar. Çünkü arada darbe olmuş, marbe olmuş. FETÖ diye bir şeytan bulmuş. Diyorlar ki ‘Aslında bu bir maden kazası değil bir sabotaj oldu, hükümeti yıpratmak için bunu FETÖ’cüler yaptı. Sizin gibi biz de mağduruz. Oradaki mahkemeyi bekleyelim. Orada böyle bir mahkeme açıyorlar.’4- 4,5 ay böyle bir deli saçmasıyla bekletiyorlar. Ve tam kararın çıkılacağı gün, mahkeme başkanı bir mazeret bildirmek zorunda kalıyor, sonrasında o mahkeme başkanı yaptığı başarılı işlerden dolayı terfiyen İzmir’de bir üst mahkemeye gönderiliyor, yerine ölenleri suçlu bulan, geçmişteki pratiğinden, Elbistan’dan bir hakim getiriliyor. O hakim, düşünün şimdi, yanlış bir rakam vermek istemem ama, bu hakimin beş senede okuduğu dosyaları böyle 5 dakikada okuyor. 30- 35 günde okuyor. Diyorlar ki ben hatırlıyorum Can’da herhalde, ‘Ya hakim bey böyle çevirirsen, hesapladım, sayfa çevirme hızıyla sen daha sayfaları çevirmeyi bitirmiş olamazsın’ diyor. ‘Nasıl karara çıkacaksın?’ diyor. Çıkıyor karara. Karar, olası kastla ölüme sebebiyet vermek beklenirken taksirle ölüme sebebiyet verme. Müthiş bu tarafta büyük bir sevinç, İstanbul’a dönerken ciplerde mutlu mutlu şarkılar. Bir tane tutuklu bırakmadılar. Hepsini birden saldılar. Büyük bir memnuniyetle, biz ilk aşamayı kaybettik. ‘Mücadeleyi bırakmayacağız dedik’, ağlayanlara ‘Ağlamayın’ dedik. ‘Bu işin Yargıtay aşaması var’ dedik. ‘Türkiye’de bunu bilmeyen kalmayacak’ dedik.”
“YARGITAY’A GİDERKEN TOPLUM BU REZALETİN FARKINDAYDI”
“Gerçekten de dediğimiz yaptık. Ve Yargıtay’a giderken toplum bu rezaletin farkındaydı. Sonra Yargıtay’ın ilgili dairesi beş kişiyi, 5-0’la bu kararı bozdu. Ve şöyle bir şey yazdı gerekçeye, olası kast hükmü burada kullanılmayacak, kurulmayacaksa hangi davada kurulacak? Yasaya konmasına ne gerek var? Diyor ki ‘Yasa koyucu olası kastı ne niyetle koyduysa, onun fazlası burada gerçekleşmiş.’ ‘Olası kastla yargılaman lazım. Nasıl basit kusur, basit taksirle bilmem neyle yapıyorsun’ deyip, buraya geri yolladı. Yolladı ama gelmedi. Şundan dolayı gelmedi. Bir el Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na beş gün içinde bu kararı buraya yollaması lazım ya, bilemedim beş hafta içinde. Beş gün içinde yollayabilir. O kararı 5,5 ay ay yollamadılar. Bir tuhaflık var. Arkadaş karar alınmış, niye gelmiyor? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yollamamış. Karara ulaşınca mahkeme yeniden toplanacak. Yargıtay’ın dediği yerden yargılayıp, bu cezaları, düşük verilenleri bozacak, olması gereken gibi ceza verecek. 5,5 ay yollamadı. Bu 5,5 ayın sonuna doğru 6’ncı ayın ilk haftasında ilgili daireye üç yeni hakim atandı. Bu hakimlerden birinin adı Mustafa Yapıcı, birinin adı Kenan İpek, birinin adı Fuzuli Aydoğdu. Kenan İpek’i şuradan hatırlayacaksınız. 10 Ekim Gar Katliamı olduğunda, o zaman parlamenter sistemdeyiz, seçime giderken üç bakan istifa ediyor, yerine üç bakan geliyor ya. O sırada gelen Adalet Bakanı. Hani Tayyip Erdoğan’ın kabinesine aldığı, daha doğrusu almak zorunda olduğu Adalet Bakanlığı Müsteşarı. O dönemin gözde müsteşarı. Kıkır kıkır gülüyordu hatırlarsanız. ‘Ne gülüyorsun?’ dediler, ‘Buna gülmüyordum, başka şeye gülüyordum’ dedi. O Kenan İpek. Mustafa Yapıcı ve Fuzuli Aydoğdu. Bu arkadaşlar buraya gelince ilgili dairede heyet yeniden oluştu beş kişi. Ve dosya yollanmak yerine, düşünsenize Yargıtay savcısı Yargıtay kararına çok rutin bir iş değil itiraz etmesi de. Edeceksen et, görsünler. 5,5 ay ne itiraz etmiş, ne göndermiş. Elde tutmuş. Beş ay bir hafta sonra heyet değişti, ondan sonra itiraz etti bu karara. Yeni gelen üç arkadaşın oyuyla, o beş sıfırlık karar, üçe iki bozuldu. Ve orası kast değil, burada verilen bilinçli taksir de değil, basit taksir büyük bir kısmı. Bir kısmı bilinçli taksirle onayladılar. Ve buraya çok ufak tefek bozmalarla ışık hızıyla yolladılar. Buradaki hakim bir daha toplandı, beraat edenleri zaten beraat ettirmişti, etmeyenlerin bir kısmı daha etti. Ceza alanların içeride kalmasını gerektirmeyecek şekilde cezaları onaylanmış oldu. Film bitti.”