Bir Milletin Yeniden Doğuşu; Cumhuriyet

Radyo-Televizyon bölümünde okuduğum lise yıllarıydı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için bir haber ödevi hazırlamam gerekiyordu. Röportaj yaptığım öğretmenime “Cumhuriyet nedir?” diye sormuştum.

Bir süre düşündü, sonra gülümseyerek şu cevabı verdi:

“Benim için Cumhuriyet, insanların kul olmaktan çıkıp birey olmalarıdır.”

O cümle, o günden bu yana aklımdan hiç çıkmadı. Çünkü aslında Cumhuriyet’in özünü en sade haliyle anlatıyordu.

Ben o gün, sadece bir haber yapmıyor; bu mesleğe olan tutkumun, Atatürk’ün açtığı yolda ilerleme isteğimin ilk adımlarını atıyordum.

Bir ulus düşünün…

Bir asır önce yakılan bağımsızlık meşalesini hala yüreğinde hisseden,

her 29 Ekim’de aynı coşku ve gururla evini, iş yerini bayraklarla donatan,

her yıl o ilk günkü heyecanla “Yaşasın Cumhuriyet!” diye haykıran bir millet...

Bu milletin kaderini değiştiren, umutsuzluğun içinde umudu yeşerten bir lider vardı: Mustafa Kemal Atatürk.

O, sadece bir savaş kazanan komutan değil; bir ulusa düşünme, sorgulama ve üretme cesareti veren bir öğretmendi.

Cumhuriyet’i halkına armağan ederken aslında bir ülkenin geleceğini inşa ediyordu.

Atatürk, benim de yolumu aydınlatan bir rehber oldu.

Mesleğimde her haberin, her görüntünün bir anlam taşıması gerektiğini ondan öğrendim.

Çünkü O, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller isterdi.

Bugün, 29 Ekim’de yine aynı inançla söylüyoruz:

Cumhuriyet sadece bir tarih değil,

geleceğe uzanan en güçlü bağımızdır.

Bizler, o emanete sahip çıktıkça

Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet,

sonsuza kadar yaşayacaktır.