Ankara, İç Ege’yi denklemin dışına atmaya hazırlanıyor

Millet iradesi AKP’nin yeni düzeni tesis etmeye hazırlandığı bir dönemde vesayet odaklarının karşısında ayağa kalkan bir kavram setinin simgesiydi. “Halk” bugünü ve yaşayanı temsil ederken “millet” sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe; henüz doğmamış bebelerden toprağı kanlarıyla sulamış şehitlere kadar çok geniş bir alanı dolduruyordu. Buna göre milletin iradesinin üzerinde hiçbir güç olamazdı. Ancak yeni düzeni tesis etmeyi amaçlayan bu iradenin yanına devleti koymak düzenin diğer kanadını temsil eden MHP’ye düşmüştü. Zira milletin ile devletin buluşması, kucaklaşması ve bütünleşmesi vesayetin kime ait olduğu tartışmalarını sonsuza kadar bitirecekti. Kürt açılımı dahil olmak üzere her süreç bu bakış açısıyla irdelenmeli. Çünkü siyasetin her bir merhalesi perde önünde bir bütünleşmeye çıksa dahi bu merhalelerin her biri perde arkasında devlet tarafından millete enjekte edilmekteydi.

Devlet aks değiştirirken

Bugün bu merhalelerden birini aktif şekilde tartışmaya, diğerini ise denklemin dışına atmaya çabalayan bir iktidar var. Birincisinden başlayalım: Bizim 2,5 mahalleli görüntümüzde seküler ve ilerici kesimler birinci mahalleyi, muhafazakar ve dindarlar ikinci mahalleyi, Kürtler ise “buçuk” olan mahalleyi temsil eder. Bu temsiliyet sandık üzerinde 2019 yerel seçimlerinden itibaren beridir bozulmaktadır. Buçuk mahallemiz Erdoğan karşıtlığı nedeniyle çoğunlukla birinci mahallemizin yanında pozisyon alır. Ancak son 1 yıl içerisinde yaşananlar Erdoğan’ın elini rahatlatmaktadır. 7 Ekim saldırılarıyla başlayan süreç, Nasrallah’ın öldürülmesiyle birlikte Ortadoğu’da bozulan Şii-Sünni dengesi, Suriye savaşının nihayetlenmesi, Filistin’e giden ikmal yollarının kesilmesi, son olarak Türkiye’de Kürt sorununun yeni bir aşamaya geçmesi. Bütün bunlar Erdoğan’ın sesiyle milliyetçiliğinden şüphe duyulmayacak, dolayısıyla oyları düşmeyecek Bahçeli’nin açıklamalarını ve ısrarını getirdi. Milletin ve devletin buluşması, kucaklaşması ve bütünleşmesi; dahası devletin yeni merhaleleri milletine enjekte etmesi sağlanacaktı.

Daha önceki iktidar ortaklarının, sosyal demokratların DSP ve/veya 10 Aralık Hareketi gibi yapılarla ayrışmasını ve “kontrol” edilememesi riskini “artık” görmeyen Erdoğan, bu aşamada CHP’yi paralize edecek ve neredeyse onu paramparça edecek kadar büyük bir operasyonu başlatmakta sakınca görmedi. Bahçeli ise CHP’nin ayrışması operasyonuna şüpheyle yaklaşıyor. Ancak bu şüphe Türkiye’nin progresif iki partisinden birisi olan CHP’nin (diğeri MHP) iç tartışmalara düşürülmesine onu çok sevdiğinden dolayı şüpheyle yaklaşmıyor. Tersine az önce sözünü ettiğim daha önceki iktidar ortaklarının Türkiye’ye dayatmak istediği “ikili parti sistemini” ittifak siyasetiyle revize ettiği ve bunu bir beka meselesi olarak gördüğü için şüpheyle yaklaşıyor. Bu sayede CHP’yi manipüle etmek ve partinin tarihsel yüklerini sırtından indirmemek için özel bir pozisyon almış oluyor Bahçeli. Devletin değiştirmeye hazırlandığı aksın üzerinde CHP bir engel teşkil etmemeli, edememeli.

Karadeniz’den Kürt coğrafyasına kadar

Devlet aks değiştirirken ikinci merhale ise doğrudan doğruya sosyolojiyle ilişkili. Cumhuriyet köyden kente gelen, modernleşen ve sınıf atladığı ölçüde dönüşen; dolayısıyla kendini bu pratiklerin üzerine inşa eden asırlık projesinin belirli alanlarda iğdiş edilmesini yıllardır gündeme getiriyor, etraflıca konuşuyor, şikayetçi oluyoruz. Ancak gözardı edilen başka bir alan daha var: karizmatik liderliğe dayanan ve bunun sosyolojik karşılığını arayan siyasal alan. Erdoğan, İstanbul’a göç etmiş ve kentin hizmet sektörü taşıyıcılığını temsil eden mahallelerde yükselen bir lider. Kökleri Karadeniz’e dayanıyor. Bu iki yerel dinamik Erdoğan’ın hem milliyetçi saiklere hem de sistem dışılığa çıpa atmasını sağlıyor. Sistem dışında konumlandığı takdirde kent yoksullarından dindarlara, işçi sınıfından Kürtlere kadar geniş bir sosyolojiye uzanabiliyor. Bu kişisel öyküyü hemen hemen taşıyan başka bir isim daha var: Ekrem İmamoğlu. Ancak İmamoğlu, Erdoğan’dan farklı olarak hem orta sınıf bir aileden geliyor hem de Kürtlerle ilişkisini duygusal pratiklerle değil, sosyal demokrasinin siyasal liberal pratikleriyle şekillendiriyor. Bu yüzden Karadeniz’den Kürt coğrafyasına kadar geniş bir alandan destek gören Erdoğan’la arasındaki makası kapatabiliyor.

Bu denklemi dışarıdan zorlayan bir isim var: CHP’nin genel başkanlığından liderliğine doğru ilerleyen Özgür Özel. Ancak onun hikayesi belirli bir düzlemde bozulabilir. Çünkü Özgür Özel’in kişisel hikayesinden kenti Manisa’nın sosyolojik tabakalarına kadar bir dizi saik Erdoğan’ın temsil ettiği değerleri alaşağı edebilir. İktidarın önündeki güncel zorluğun da bu olduğu anlaşılıyor.

İç Ege’deki çok özel şartlar

Özgür Özel’in kişisel hikayesinde sol ve ona ait değerler vicdanen bir ağırlık merkezini oluşturuyor. CHP genel başkanı olduğundan beridir ortaya koyduğu çaba da bu vicdanla ilgili. Yoksa Özel, 19 Mart eylemlerinden Kürt sorununa, hatta İzmir grevine kadar kişisel hikayesinde taşıdığı değerleri kamuoyuna sunmasaydı partisi Kılıçdaroğlu döneminde verdiği klasik cevaplarla siyasetini bir adım öteye taşıyamazdı. Ayrıca Özgür Özel çok özel birtakım yerel siyasi çatışmaların merkezinde kaldı. CHP’deki bir genel başkan adayının “Özgür Özel’e öfkesi hiç rasyonel değil” diyerek açıkladığı Semih Balaban’la il düzeyindeki siyasi çatışmasının dinamikleri beraberinde 2024 yerel seçimlerinde kent düzeyinde bir başarı getirdi. Esasen bu çatışma dinamiğinin doğurduğu arzu bütün bir CHP Manisa İl siyasetinin başarıya ulaşması anlamına geldi. Aynı zamanda Özgür Özel’in serpildiği kentinin İzmir’le karşı karşıya gelmesini sağlayan “sınıfsal” pozisyon İç Ege’nin yetiştirdiği siyasetçi tipolojisinin Türkiye sahnesine çıkmasını da sağladı. Özgür Özel az önce belirttiğim çok özel şartlarda ortaya çıkmış oldu.

19 Mart süreciyle birlikte Erdoğan’ın başlattığı, Bahçeli’nin şüpheyle yaklaştığı CHP’ye yönelik operasyonlar siyasi nosyonu eksik beyaz yakalıların etkin pişmanlık yasasından faydalanarak iktidara bir meşruiyet sağladığı ve bunun süreceği anlaşılıyor. CHP kurultayı davasını ete kemiğe büründürülmeye çalışılması Özgür Özel’e siyasi yasak verilmesiyle kesinleşebilir. Çünkü Özgür Özel belirli nedenlerden dolayı İmamoğlu’nun ve Yavaş’ın Erdoğan’a karşı anketlerde kurduğu üstünlüğü yakalamak üzere. Ancak tozu yerden kaldırmamak, dahası iktidarın kurduğu bir tezgaha düşmeyeceğinin altını çizmek için Cumhurbaşkanlığı adaylığı topuna çıkmayı istemiyor. Üstelik toplumsal muhalefet buna hazır olmasına rağmen. Kanımca takılınabilecek en doğru tavır bu.

Erdoğan ise bütün bu dengeleri bozmak, dahası Özgür Özel’in insicamını kaybetmesi için İç Ege’yi denklemin dışına atmaya hazırlanıyor. Çünkü içinde kaldığı denklemle başa çıkabilir. Ancak İç Ege siyasetini asla yönetemez.